Burgos’ta sakin bir barda sıcağın bizi rahat bırakmasından yararlanarak iyi arkadaşım Xosé Ramón ile tanıştım. Öğleden sonra ilerledikçe teras, çok yaşlı olmayan başkaları tarafından tekerlekli sandalyelerle masalara götürülen ve onlarla birlikte bir şeyler atıştırmak için oturan yaşlı insanlarla doldu.
Masaların arasında dağılmış, özünde aynı şeyi yapmak için kafeteryaya gelen –az sayıda– genç gruplar vardı: konuşmak, geri sarmak, gelecek.
Bu yaşlılar cemiyeti sahnesinde kaderimizin, yaşlılara atfedilen griliğin solmuş bir fotoğrafını görenler olacaktır. Ancak, beni rahatlatıyordu. O terasta hayat vardı, bir sürü hayat. Kendim için defalarca istediğim dingin bir koşuşturma, sakin bir neşe.
Sonradan 45 yaşında, yaşadığı her günün biraz ödünç alındığını kendine hatırlatmalıdır. Hayat rotamız bir şempanzeninkinden sapmamış olsaydı, karantinaya ulaşmak en büyük arzumuz olurdu. Bununla birlikte, türümüz, hayvanlar dünyasındaki en yakın akrabalarımızdan ortalama olarak kırk yıla kadar daha uzun yaşar.
Ancak doğal seleksiyon, doğurgan olmadığımız süreyi uzatmayı seçti. Bu nedenle, daha fazla çocuğa sahip olmak için uzun ömürlü değil, hayatımızı başkalarının çocukları üzerine bahse girmek için yaşıyoruz.